ÇİNİ SANATI

Çini Nedir?
Bir tür killi topraktan yapılan ve fırında pişirilen, bit yüzeyi sırlanmış, çeşitli renk ve motiflerle süslenmiş , seramik parçasına çini denir. Çini yapma sanatı da Çinicilik olarak adlandırılır.

Seramik ve çini arasındaki ayrıma kısaca değinmek gerekirse;

Seramik genel bir addır ve daha çok seramik çamurundan (yapımda kullanılan hamur kıvamındaki özel çamura verilen ad) üretilen eşyalar bu terimle adlandırılır. Tane büyüklüklerine göre seramik başlıca iki türe ayrılır:
1- Kaba seramik
2- İnce seramik
Daha özel bir seramik hamurundan üretilen, geleneksel renk ve motiflerle süslenmiş, bir yüzü sırlanmış süsleyici ürünlereyse çini denir.


Çiniler de genelde iki türe ayrılır:

1- Büyük levhalar halinde olan çiniler
2- Küçük parçalardan (mozaik)
Duvar çinileri ( büyük levha çinileri) genelikle altıgen, kare ya da daha başka biçimlerdedirler ve daha çok, yapıların iç bölümlerinde ve düz yüzeylerinde kullanırlar. Mozaik çiniyse, çini levhanın pişmeden önce küçük parçalara bölünmesiyle hazırlanır. Çini mozaik tekniğiyle, yapıların iç ve dışlarında, düz ya da eğik yüzeyler kaplanabilir. Geometrik ya da bitkisel motifler ve yazılarla bezenen çiniler, istenilen boyutlarda, istenilen yüzeylerin örtülmesinde kullanılabilir.
Çini yapımında kullanılan teknikler:
A- Teknolojik Çini hamuru: Yaklaşık %40 kaolin (arıkil), %40kuvars ve %20 kireçten meydana gelir. Pişirme 1000 ºC de yapılır.Sır tabakası ise feldispatlı kumla bileşiminde %20 kalay bulunan bir kalay-kurşun alaşımının hacada oksitlenmesiyle hazırlanmış bir ciladır.

B- Feldispatlı ince çini porselen gibi beyaz ve parlaksa da sır geçirmez ve saydam değildir. Bu çini dört maddenin karışımından meydana gelir:


1. piştikçe beyzalaşan ve çamura esneklik veren kil %20-30

2. beyazlığı sağlayan kaolin %25-30
3. çakmaktaşı gibi yağ emici silisli bir madde%25-35
4. feldispatlı bir madde%15-20

Bu karışıma göre hazırlanan çini hamurunda %75 silis, %20 alumin ve %5 alkaliler bulunur.1200-1300 ºC de yapılan birinci pişirmeden sonra genellikle ikinci bir pişirilmiş çini, püskürtme ile sırlanır; sırın pişirilmesi ile harmanlama fırınlarında veya sürekli fırınlarda 1000 ºC de yapılır. Sır kaplamadan önce ince çini üzerine zengin süslemeler işlenir.


C- Kalkerli ince çini: Günden güne daha az uygulanan bir çini çeşididir.


Çini yapımında 5 ayrı safha uygulanır.

1- Şekillendirme: Plastik hamurun döndürülmesi veya sıvı haldeki hamurun alçı kalıplara dökülmesi suretiyle parçalrın şekillendirilmesi.

2- İlk Pişirme: Sırlanmamış parçaların 1200 ile 1300 ºC arasında pişirilmesi.


3- Sırlama: Daldırma, sulama, püskürtme yoluyla veya fırça ile parçaların sırlanması.


4- Süsleme: Sır tabakasının bir fırça yardımı ile canlı ve parlak renklerle süslenmesi.


5- Son Pişirme: Sırlanmış ve süslenmiş çininin 950 - 980 ºC de pişirilmesi. Böyle süslemelere, yüksek sıcaklıkta piştiği için “yüksek sıcaklık süslemesi” denir.


Başka bir yapım şekli de ince çini beyaz sırla kaplanıp süslenmeden pişirilir ve sonradan üzeri mat renklerle boyanır; ikinci pişirme “döner alevli izabe fırınlarında” ve daha düşük bir sıcaklıkta yapılır. Bu daha çok Marsilya ve Strasburg’da uygulanır.


Kalaylı sır genellikle, kurşun ve kalay çift oksidi, kuvarslı kum, kaolin ve feldispat, kırmızı kurşun oksit, sodyum karbonat ve deniz kumunun özel fırınlarda ergitilmesiyle elde edilir. Kurşun kalay çift oksidi yerine, miktarları iyice hesaplanarak kırmızı kurşun oksit ve kalay oksit de koyulabilir.

Çini desenlerinin yapılamsında kullanılan teknikler.
1- Sıraltı tekniği
2- Sırüstü tekniği
3- Minai tekniği
4- Lüster tekniği
5- Lacvardina tekniği

1- Sıraltı tekniği: Pişmiş toprağın üstüne çekilen ince astar tabakasına süslemeler yapılır, süslerin üstüne sır sürüldükten sonra parça yeniden fırınlanır.Selçuklu ve Osmanlılarda en çok görülen yöntemdir.


2- Sırüstü tekniği: Pişmiş toprak önce mat bir sırla kaplanır; fırınlanmadan önce, parçanın üstüne boyayla süsler yapılır ve bir kez daha pişirilir (perdah işlemi).Selçuklu da çok kullanılmıştır ancan Osmanlı da yetkinliğe ulaşmıştır.


3- Minai tekniği:Anadolu’ da tek renkli desensiz saydam olmayan sırlı çiniler de üretilir. Sıraltı ve sırüsüt tekniklerinin bir arada kullanılmasıyla çok renkli bir yüzey elde edilmesine minai tekniği denir.Bu teknik daha çok İran’da kullanılmıştır.


Perdah, sırın içine maden tozu karıştırılarak yapılır; perdahta en iyi sonuçları veren metaller, sırasıyla altın, gümüş ve bakırdır. Perdahlanan çiniler, madeni parıltılarını yitirmemeleri için, düşük ısılarda fırnlanırlar. Perdah türleri ikiye ayrılır:


A- Minai: ısıya dayanıklı olan renkler sır altında, az dayanıklı olanlarsa sır üstünde kullanılır. Mavi,mor,firuze ve yeşil renkler sır alrında, kiremit kırmızısı, beyaz, kahverengi ve siyah renkler de sır üstüne konularak boyanır ve düşük ısıda fırınlama işlemine sokulur.


B- Sahte Minai: Lacivert sır üstüne renkler işlendikten sonra, düşük ısı altında fırınlama yapılır.


4- Lüster Tekniği: çinide madeni bir pırıltı elde etmek için yaralanılan bir sır üstü uygulamasıdır. Hazır çini plaka genellikle şeffaf olmayan beyaz sırla kaplanıp fırınlandıktan sonra üzeri lüsterle desenlendirilir ve tekrar alçak ısıda fırınlanır.Lüster; gümüş ve bakır oksidin kırmızı veya sarı toprak boyayla birlikte sülfür karışımı ve sirkeyle halledilmesiyle hazırlanır. Fırınlanmadan sonra toprak boya ve maden oksitlerinin çökeleği, çini üzerinde, yeşilimsi sarıdan, kırmızımsı kahverengiye kadar çeşitli tonlarda madeni parıltılı bir desen bırakır. Farklı maden oksit bileşimleri ve lüster tabakasının kalınlığı, değişik renk tonları ve parlaklıklaala çininin yüzeyinde değişik etkiler yaratır. (9-10.yy tekniği Mozopotamya ve Suriyede Abbasi Çinileri)


5- Lacvardina tekniği: Minai tekniğiyle benzerdir ancak tek farkı sadece sır üstü boyama ile desenlendirilir.

Çiniler büyük parçalardan oluşabileceği gibi küçük parçalardan oluşan çini mozaik adını verdiğimiz çiniler , çini levhanın pişirilmeden önce küçük parçalara bölünmesiyle hazırlanır.Selçuklular daha çok mozaik çini yaptılar.Mozaik kaplamalar çok defa geometrik bir süsleme meydana getiriyordu.Bunun en iyi örneklerinde biri Konya Karatay Medresesi ve Alaaddin Camii’dir.

Çinicilikte kullanılan sırrın ana maddesi, kuvars denilen kum, cam, biraz buğday unu ve sudur. Bu maddelerin bir araya getirilip, öğütüldükten sonra eritililerek, içine kurşun katılmasıyla, saydam sır elde edilir; çinko katılmasıyla mat, çeşitli maden oksitlerinin katılmasıyla da renkli sırlar yapılır. Renkli sır tekniğindeki çinilerde, bezemeler, hamur üstüne kazılarak gerçekleştirilir. Hamurun oyulan kesimlerine balmumu ya da bitkisel yağ ile manganez karışımından oluşan bileşim, ayırcı olarak sürülür. Sonra her parça ayrı ayrı, istenilen renkte sırlanarak fırınlanır. Kabartma tekniğiyle hazırlanan çiniler daha çok yazıların yapımında kullanılır. Sır altına kabartma olarak hazırlanan yazı örnekleri (şablon), perdah ya da normal sırla sırlanarak üstü yazılı çini elde edilir.


Mozaik biçimindeki çiniyse, sıraltı tekniğiyle hazırlanır; renkli sıra batırılan parçalar, istenen biçimlerde kesildikten sonra birleştirilerek mozaik desenli çini elde edilir.


Çininin Kısa Tarihi

Çini ilkin Asya’da yapıldı. Önceleri toprak sırsız ve cilasızdı. içindeki sıvının sızmasını önlemek için ve daha temiz olmasını ağlamak amacıyla cam gibi bir madde ile sıvanması düşünüldü. Bu kaplar maden oksiti ve cam gibi maddelerle sıvanarak pişirilince sırlı kaplar, dayanıklı ve cilalı tuğlalar elde edildi. Tuğlayı dış etkilerden korumak için veya süslemek için ilk olarak Sümerler sırlamışlardır. Sümer ve Asur anıtları cilalı (sırlı) tuğlalalrla kaplıdır. Mısırlılar duvarları,İran’da Dara Sarayı’ndaki duvarlarda bu tuğlalardan kullanılmıştır.Babil Srayalarını süslemede yine bu kalaylı sır tabakası kullanılıyordu. Tuğla da alınan verim sonucunda teknik iyi sonuç verince İran’a sıçradı

Türklerde Çinicilik

Abbasiler döneminde canlanan teknik 12.yy. da sonra Türklerin egemen olduğu topraklarda daha da gelişmiştir.Orta Asya Türkleri de çiniyi süsleme unsuru olarak kullandılar. İran’ın 1255’te Moğol istilasına uğraması üzerine birçok sanatçı .Selçuklular’a sığındı ve çiniciliğin Selçuk Türkleri’nde gelişmesinde etkili olmuşlardır..
Beyşehir Kubadabad Sarayı
Sivas Gökmedrese
Erzurum Çifte Minare
Yakutiye Medresesi
12 ve 15 .yy. arası yapılmış en iyi örneklerdir.
Ünlü Arap coğrafyacısı Yakut Hamavi (13.yy.da) en güzel çinilerin Türkistan’da Kaşan şehrinde yapıldığını söyler.

Osmanlılar döneminde yeni çini merkezleri kurulunca (İznik ve Kütahya); Selçuklu çini merkezi Konya önemini yitirdi.


Osmanlı çini sanatı 16.yy. da en yüksek düzeyine erişti: İznik çini ocaklarında kırmızının en parlak tonu elde edildi.


Yapımı 1561 de tamamlanan Mimar Sinan’ın yapıtı Rüstem Paşa Camii’nde kubbeye kadar bütün yüzeyler çini kaplanmıştır. Dönemin en görkemli örneğidir.


Türk çinicilk sanatı 16.yy da Osmanlılarda mozaik çini yerine levha çinileri tercih ettiler.Bu dönemde Bursa, Kütahya ve İznik’te taklidi imkansız çiniler yapıldı.


Daha sonraları hem sanat hem de teknik açıdan gerilemeye yüz tutan çinicilik gün geçtikçe önemini yitirmeye başladı. 1716 da İznik atölyeleri kapandı ve ertesi yıl Damat İbrahim Paşa İznik’teki çini ustalarını İstanbul’da Tekfur Sarayı çevresinde kurulan imalathanelerde görevlendirmesi çini sanatının eski parlak günlerine dönmesini sağlayamadı.


Abdülmecid zamanında Beykoz’da, II.Abdülhamid zamanında Yıldız’da çini atölyeleri kuruldu


İznik atelyelerinin kapanmasıyla eski usuller büsbütün unutuldu, teknik bozuldu. Yapılan döşemeler fırında eğriliyor ve pişirme sırasında renkler şeffaflığını kaybediyordu.


Evliya Çelebi (1611-1682) İznikte 9 çini atelyesi bulunduğunu yazar. Oysa I.Murat (1360-1389) devrinde atelye sayısı 300 ü bulmuştu.


İlk Bursa çinileri ince bir kaolin tabakasıyla kaplıydı. Kullanılan toprak iyi çini yapmak için gerekli özelliklere sahipti. Sonradan bölmeli denen çiniler yapıldı. Bu metoda göre çini levhalar üstüne bir cila ile çizgi ve işaretler çizilir, pişirilir. Bölmeler renkle doldurularak tekrar pişirilirdi. Çini yapımında gerekli kaolin Kütahya’da bol olduğu için çinileriyle tanınmıştır.


Sultan 3.Murat (1574-1595) döneminde bütün yapılarda İznik çinileri kullanıldığı için ihtiyaç çok fazlalaşmış, saray baş mimarı Davut Ağa, özel kişilere çini satılmasını asaklamak zorunda kalmıştır.Çinicilik en yüksek seviyesine Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde ulaşmıştır.


16.yy.’ın sonu ile 17.yy.’ın başkalarında üretilen çini ve seramiklerde, renk sayısının arttığı gözlenir. En belirgin özellikleri de, sırlatında hafif kabarık mercan kırmızısı kullanılmış olmasıdır. Osmanlı süsleme sanatının en üstün yaratıcılığına örnek sayılan üst düzeyde bir çiçek üsluplaştırılması gelişmiştir. Lale, karanfil, sümbül, menekşe, nar çiçekleri, bahar dalları, üzüm salkımları ve asma yapraklarının desen olarak kullanıldığı çini ve seramikler, doğadan bir kesit yansıtırlar. Ayrıca hayvan figürlü çiniler de bu dönemde üretilmiştir. Bezemeler çoğunlukla siyah kenar çizgileriyle çevrilidir. Ayrıca bu dönemde tabak, kase, vazo, kandil, kupa, sürahi, ibrik gibi değişik türden eşyalar da aynı özelliklerde üretilmişlerdir.


Bu dönem çinilerinin yer aldığı Rüstem Paşa Camii (1561) çini bezemelerinde , ilgi çekici bir uygulama görülür. Bizans yapılarında çini mozaikler yalnızca bütün bir yüzeyi kaplarken, bu camide kaplama kubbeye kadar sürdürlmüş böylece Osmanlı mimarisinde çininin, bütün bir yapıyı bir renk cümbüşü içinde kuşattığı yeni bir süsleme oluşturmuşturulmuştur. Bu türde bir uygulama hiçbir dinsel yapıda yenilenmemiştir.


17.yy. da egemen olan renk hafif maviye çalan bir yeşildir. Dönemin sonuna doğru belirginlik kazanan motifse servidir.


Avrupa’ya gönderilen ,Türk çinileri batının seramik sanatını büyük çapta etkilemiştir. Çinilerin rengi solgun sarı-badem yeşili iken bu ihraç döneminde çimen yeşili ile Türk kırmızısı denilen domates kırmızısına dönüşmeye başlamıştır. Süleymaniye ve Rüstempaşa Camii Türk çiniciliğinin en güzel örneklerini sergiler.

Osmanlılarda seramik iki kısma ayrılırdı.
1. Pişmiş topraktan yapılmış sırsız veya cilasız seramik (çömlek)
2. Kaşi veya çini denilen sırlı, cilalı çini.

Türk çiniciliğinin uzantısı sayılan Kütahya’da iç ve dış pazara yönelik üretim yapılmaktadır.


Yüzyıllara Göre Çininin Önemi:

- 15..yy ın ikinci yarısında büyük gelişme gösteren Kütahya çiniciliği kendine özgü motifleriyle İznik’ten ayrılmıştır.
17.yy ın en iyi örneği Sultan Ahmet Camii’dir. Mercan kırmızısı renk yerini tatlı yeşile bırakmıştır.
17.yy daki mimarlık alanındaki durgunluk çiniciliğinde gerilemesine neden olmuştur. İznik ve Kütahya’da kurulmuş olan çini atelyelerinin üretimi azaldı, çinilerin niteliği bozuldu
18.yy da yapılmış olan çeşme ve camilerin bazılarında solgun renkli, bozuk sırlı çinilerden gerileme farkedilmektedir.
18.yy ın başında İstanbul Tekfur Sarayı’nda kurulan çini atelyesinin çiniciliğe bir katkısı olmamıştır. Çinicilikteki bu gerileme çeşitli Avrupa ülkelerinden getirtilen yabancı çinilerin rekabetinin de etkisi olmuştur.
19.yy. ın başlarında gerileme sürmüştür. Haliç’te kurulan çini fabrikasının üretimi buna engel olamamıştır.19.yy ın sonlarında I.Ulusal Mimari dönemi ile mimarideki eskiye dönüş nedeniyle yeniden çininin kullanıması çiniciliğe kısa süren bir canlılık getirmiştir.
Günümüzde çini sanatı eski renk ve desenleri yeniden ele almakta, bu yolda arayışlarını sürdürmektedir. Türkiye’de Kütahya çiniciliğin tek merkezidir.



Çini sanatına örnekler:







İznik çinisi bütün dünyada değer verilen sanat eseri. Neden eski "İznik çinileri" çok çok değerli? Neden herkes onların peşinde?
Herkesin peşinde olduğu çiniler 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar İznik'te yapılan çiniler. İznik'te çini ilk defa 14. yüzyılda Sultan Orhan Camii'nin mihrabında kullanılmış. Daha sonra İznik çini yapımcıları Osmanlı sarayının himayesinde, sarayları, camileri çiniyle bezemiş. Çini tabaklar, su kapları yapmış. 17. yüzyıldan sonra saray güç kaybetmeye başlayınca çiniciler himaye edilmez olmuş. İznik'teki çini atölyeleri de geride hiçbir belge ve iz bırakmadan yok olmuş.

1993 yılında Prof. Dr. Işıl Aybaygil'in önderliğiyle kurulan İznik Vakfı, İstanbul Üniversitesi'nin, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin ve TÜBİTAK'ın desteğiyle üç yüz yıl sonra, "İznik çini" tekniğinin sırlarını araştırarak, bularak, eski teknikle İznik çinisini üretmeyi başarmış.

Stresi emiyor

Prof. Aybaygil, "Büyük bir araştırma-geliştirme çabasıyla, yıllar önceki İznik çinisinin nasıl yapıldığını öğrendik. Hamurundan, boyalara ve sırra kadar her aşamada kullanılan malzemenin ve çiniyi pişirme tekniğinin özelliği var" diyor.
İznik çinisinin hammaddesi toprak değil. Porselen tabaklardaki gibi kuvars hamuru kullanılıyor. Kuvars, Osmani'nin "necef" diye adlandırdığı, cam benzeri sert ve yarı değerli bir maden. Osmanlı döneminde neceften tespih ve mücevher de yapılırmış. Bu maddenin bir özelliği insanı (çevreyi) "pozitif" etkilemesi. Kuvarsın çekme özelliği, insanlarda İznik çinisine devamlı dokunma isteğini uyandırıyor. İznik çinisi insanın üzerindeki stresi emiyor.

Çini yapımında kullanılan kuvars esaslı hamurun renklendirilmesinde kullanılan boyaların tamamı metal oksitler ve kuvars karışımından özel olarak hazırlanıyor. Bordan mavi, bakırdan yeşil, demirden kırmızı elde ediliyor. Bu geleneksel boyalarla renklendirilen çinilerin üzeri tekrar kuvarsla sırlanarak 900 derecede pişiriliyor.
Kuvars çini yapımı emek yoğun ve zaman istiyor. Çininin maliyetinin yüzde 80'i el emeği. Daha sonra enerji maliyeti etkiliyor. İznik çinisinin metrekaresi 1.000 dolar ile 4.000 dolar dolayında.

Her ustanın işi farklı

İznik Vakfı'nın İstanbul'da Kuruçeşme'de bir tasarım merkezi, İznik'te ise bir üretim atölyeleri var. Vakıf, tasarımcıları ve çinicileri kendi eğitim programlarıyla yetiştiriyor. Şimdilerde yüz kişi İznik çinisi üretmek için çalışıyor.
Prof. Aybaygil diyor ki, "İznik çini sanatı kolektif bir sanattır. Hiçbir çini tek bir ustanın elinden çıkmaz. Bir usta hayatı boyunca çini yapımının sadece bir aşamasında katkıda bulunur. Hamuru, boyaları yapan, çiniyi pişiren, desenleri çizen, renklendiren, sırlayan ustalar farklıdır.

Örneğin kontür adı verilen ve çinide renkleri birbirinden ayıran siyah çizgiyi bir usta boyar. Onun sanatına kontür sanatı denir. Maviyi, kırmızıyı boyayan ustalar ayrıdır. Osmanlı döneminde de bu böyleydi. O dönemde bu çok sayıdaki ustanın başında, padişah fermanıyla atanan ve görevinden alınabilen bir 'Kaşicibaşı' bulunurdu. Biz de bu âdetleri yaşama geçirdik."

İznik Vakfı'nın ürettiği İznik çinileri şimdilerde yurtdışında büyük beğeni görüyor. İstanbul metrosunun değişik istasyonlarında duvarları süsleyen ve "İstanbul'un fethi"ni resmeden büyük panolar da vakfın atölyesinde yapıldı.

Vakıf İznik'te çini sanatının hızla yayılmasına yol açtı. Şimdilerde 47 çini atölyesi var. Ancak hepsinin geleneksel üretimi sürdürmesi imkânsız. Çünkü kuvars hamuru ve geleneksel metal oksit boyalarla çini üretmek Ar-Ge desteğine, büyük yatırıma ve özel eğitim görmüş elemanlara bağlı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder